|
 |
|
KÖYDEN BİLGİLER
|
|
|
|
|
|
 |
|
ANONİM |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
DEYİMLER
A benim armudum, önceden var mıydın?: Dostluk, arkadaşlık
ilişkisini kesmek için kullanılır.
Abdestsiz Hacı Emmi'ne namaz mı dayanır?
Acı soğan kuru yavan: Ne olursa yemek.
Acıyan yer ayrı, acıkan yer ayrı : Bir ölümden sonra yakınlarına
hayat devam ediyor anlamında söylenir.
Açık mezar bulsa girmek: Bedavacı kişi.
Adam bildim eşeği, alnıma vurdu çifteyi.
Adam ol da ciğerimi ye.
Adam soyacaksan Miskinler'e git.
Adı batasıca.
Adı büyük kıçı kovuk.
Adı kara yere geçsin: Öl.
Adın erik tadın erik. Ağı miydin be mübarek?
Aferin delisi: Övgüden çok hoşlanan kişi.
Ağzı açık ayran delisi.
Ağzı süt kokmak.
Ağzı tuzsuz: Çok küfür eden kişi.
Ağzı var, dili yok.
Ağzına ballar yağlar.
Ağzını açıp gözünü yummak: Aklına geleni söylemek.
Ağzını poyraza açmak: Aç kalmak.
Ak ak yuyup, mor mor sermek.
Ak bacak kara bacak, hepsi bir bacak.
Aklı bokuna karışmak: Çok korkmak.
Aklında duracağına karnında dursun.
Al hakkını ye bokunu.
Al sana bir kaya, nerene dayarsan daya.
Aldı ele, girdi yola: Kavgada düşünmeden konuşana denir.
Aldım kızını, görmeyeyim yüzünü.
Allah’a yan bakan : İnatçı şaşı kişi.
Alma ağacında mı büyüdün? : Hiç vermeden hep alan kişilere denir.
Altı sakal üstü bıyık.
Anadan sıska ne yapsın muska.
Anam beni bir daha mı doğuracak : Bu dünyada gönlümce yaşarım.
Anamın öleceğini bilsem acı soğana değişirdim.
Anan soğan baban sarımsak.
Ananın kardeşi değil, babanın oynaşı değil.
Angıt bengit olmak : Çok heyecanlanmak çok şaşırmak.
Apsarı tosunu : Gürbüz boysuz delikanlı.
Ar damarı yok : Utanmaz kişi.
Arka ayağıyla kulağını kaşımak : Hayvan yerine koymak.
Arkalı olmak : Koruyanı olmak.
Arkamda semerim, önümde emerim yok: Beni bağlayan birşey yok.
Artık eksik helal et.
Aslan bok sıçmaz mı ? : Herkes hata yapar.
Aşağıdan almak.
Atımın alnı sakar, kendi adını bana takar.
Atlıyı atından indirmek: İyi konuşup ikna etmek
Avrat ağızlı : Duyduğunu söylemeden duramayan erkek.
Avrat tuz der, yüreği cız der.
Ayağı dolaşmak.
Ayağına demir çarık giymek : bir iş için çok gezip yorulmak.
Ayağına kara sular inmek : Çok gezip yorulmak.
Ayağını denk atmak.
Ayağını sürüyüp gelmek : Gittiğin yere beklenmeyenler de geldiğinde denir.
Ayıbını toprak örtsün.
Ayran ağızlı : Sır tutmaz kişi.
Ayran geven : Salak
Ayran içtik ayrı düştük.
Ayrı baş çekmek
Azat buzat, beni cennet kapısında gözet : Kafesteki kuş salınırken söylenir.
Bahtı bağlanmak.
Bana bir koca lazım, o da bu gece lazım.
Bangır bangır bağırmak.
Basti bacak yan gider.
Başı bacadan çıkmadı ya : Evlenme vakti geçmedi.
Başı bağlı : evli kişi.
Başı göğe değmek.
Başında ottan gayrisi bitmek.
Başını kel etmek.
Başkasının bokunu yemek : Başkasına benzemeye çalışmak.
Başşaktan gelmiş eşşek gibi yatmak : Görgüsüz.
Benden ırak ol, cehenneme direk ol.
Beş okka pekmez, yerinden kalkmaz : Davranışlarında ağırolan
Bıldır bıldır bakmak.
Bilirsin kıçın huyunu, ne içersin yahninin suyunu.
Binbir ayak birayak üstünde: Çok kalabalık
Bir davuluna bir kasnağına vurmak : Eleştirirken kötüde söylemek.
Bir dönüm bostan, yan gel Osman: Keyfi yerinde olan kişi.
Bir yüzü insan, biryüzü köpek.
Bite tırnak pireye burmak.
Boğazdan düşmek : İştahsız kalmak.
Boğazı büyük :Obur
Boğazına durmak.
Boğazını saban oku ile mi deldiler ? : Kalın yüksek sesliye denir.
Boş cep aç karın, salın taşaklarım salın.
Boynu altında kalsın: Ölsün.
Boynu buruk : Öksüz, yetim. Çaresiz kalmış.
Boynuzu kurtlu : Hileli düzenbaz kişi.
Boyun kösmek.
Bulup buşurmak
Bulup da bunamak
Burçak burçak terlemek : Sıkıntıdan iri iri terlemek
Burnun altında ağzın var mı yok mu : Gerçek değişmez.
Burnundan kıl aldırmamak
Canevi çıkmak .Yüreği kalkmak
Canına çakmak kanına ekmek : Düşmanlık sözü. Kırgızların Manas destanında
kanını içmekten söz edilir. Bu gelenek Ortaasya 19. yüzyıla kadar devam etmiştir.
Canına tükürmek : Zor kullanmak, öldürmek.
Canını, bağrını yakmak : Birisine acıtacak bir iş yapmak.
Ciğeri asılı kalmak : Kaygılı, üzüntülü bekleyiş.
Cillik cillik bağırmak.
Çalıyı tepeden sürümek : Anlamaza gelmek, baştan savma iş yapmak.
Çan çan etrnek : Çok boş konuşmak.
Çaycak gidip boycak gelmek : Hiçbir iş yapmamak.
Çayı görmeden paçayı sıvamak.
Çenen çekilsin : Öl.
Çenene çay taşı düşsün: Konuşamaz duruma gel.
Çocuklar başı Deli Ömer: Çocuklarla oyun oynayan büyük kişiye denir. Bu deyimin
aynı isimle Gaziantep ağzında olması dikkate değer.
Çul tutmaz tazı : Çok gezen yoksul kişi.
Debben dübben yürümek : Yaşlı yürüyüşü.
Deli debbek konuşmak : Düşüncesiz konuşmak.
Dili boğazına gitmek : Hayretten donakalmak.
Dilini enseden çekmek : Çocukları korkutmak için söylenir.
Dini donu yok : İnsafsız, önü ardı belirsiz.
Dipli bucaklı : Köklü, zengin aile.
Dipsiz kuyu : Eline geçeni israf eden.
Dirseğinde ak kıllar bitsin : Yüzyıldan fazla yaşa. Yüz yaşından sonra insanın
dirseğinde ak kıllar bitermiş.
Dişinin etini sormak : Çok aç, yoksul kalmak
Dizine oturup sakalını yolmak.
Dokuz dağın domuzu : İri yapılı şişman tembel kişi.
Domuşup durmak : Toplum içinde suratı asık oturmak.
Döşeği kaba sermek : Misafirlikte uzun kalana denir.
Dükkanı açık olmak : Pantolonunun önü açık olmak.
Dünyasını bitirmek : Ölmek.
Eciği cücüğü : Yararı yaramazı, çöl çocuğu.
Eğere de gelmek, semere de gelmek : Her işe yakışan kişi.
Eğirdiğini ayrı koymak : Benimle ilişkini kes.
Ekmek haydan su çaydan.
El deliye biz akıllıya hasretiz.
El tutmak.
El yordamı.
Ele ele kepeği içinde : Ne yaparsan yap, değişen bir şey yok.
Ele verir öğüdü, kendi kırar söğüdü.
Elekçi karısı : Çingene karısı.
Eli ağır olmak : Borcunu geç ödemek
Eli ayağı kısa : Kadın,kız için söylenir.
Eli beratlı : Hırsız.
Eli götünde gezmek : İşsiz, boş gezmek
Eli uzun : Hırsız.
Eli yüzü belirsiz : Ne yapacağı belli olmayan.
Elini eteğini çekmek.
Eme seme yaramaz : Hiçbir işe yaramaz. Divanü-Lugat-it-Türk de "em" ilaç
demektir.
Emen eşken : Özel olarak, iş edinerek
En akıllısı Deli Bekir, o da köstekle yatır.
Esen yelden nem kapmak.
Eşeği sattık, belaya çattık.
Eşeğin büyüğünü ahırda unutmak : Önemli işin en sonra hatırlanması.
Eşek kazığı : Büyüğüne saygısız kişi.
Et kafa : Düşüncesiz.
Eteğindeki taşları dök : Açık konuş.
Ettin bir hayır, tut bacağından ayır.
Evin direği : Koca
Felek eşeğine çüş demiş : İhtiyarlamış, zayıflamış, çökmüş. Eski görkemini yitirmiş,
yoksullaşmış.
Gak deyince et, guk deyince su vermek: Birinin ihtiyacını mazeretsiz karşılamak.
Gavaroz atmak : Asılsız konuşmak.
Gecenin günbey vakti : Aydınlık gecenin yarısı.
Gezmeden seyyah, okumadan alim olmak.
Gitti gelmez, yitti bulunmaz.
Gök görmedik : Görgüsüz.
Gölge fesleğeni : Nazik kişi.
Gönlü farımak : İstekleri kalmamak.
Göt ata ata gitmek: Bir sevinçten dolayı hoplayıp sıçrayarak gitmek.
Götün götün gitmek : Geri geri gitmek.
Götüne kına yakmak : Düşmanım sevinmesin.
Gözüne görünecek var : Beklenmedik kötü bir iş olabilir.
Gözünü belertmek: İhtar amaçlı göz işareti yapmak.
Gözünün çayırını almak : Doğayı seyrederek mutlu olmak.
Gözünün kurdunu kırmak : Karşısındakinin cesaretini kırmak.
Gün battı gavur yattı.
Gün görmemiş söz : Beklenmedik argo söz.
Gündüz diye söylerim : Hayırlı bir yorum olsun diye söylerim (Düş anlatılmadan
önce söylenir.)
Hacı gözler gibi gözlemek : Aranan, sevilen birini beklemek.
Hakı bokunu ödememek.
Hakkını avucuna vermek : Dayak atmak
Hasan, kendi kıçına kendi kabak asan : Bir olayda kendi kusuruyla kendini zora
düşürene denir.
Hasta, çorba komaz tasta : Hastalık hastası.
Hem tefine hem kasnağına vurmak : Hem övmek, hem yermek.
Hergelen anamın hatırını sorar : Herkes benden yararlanmak ister.
Her sakallıyı dedesi sanmak.
Hesap hesap.. Kurban Bayramı ay şavkuna denk gelmek: Soncu değişmeyen
olaylar için kullanılır.
Heybe elin torba emanet : Yoksul kişi.
içinden usturalı : Sessiz can yakan.
İçine kan öğünmek.
İğne iplikolmak.
İğne üstünde oturmak.
İnadı inat, kıçı iki kanat : Sözü yanlış da olsa direnir.
İnceldiği yerden kopmak.
İpin ucu puştun elinde.
İt taşlamak : İşsiz gezmek.
İtlerana olmasın.
İtten aç, yılandan çıplak kalmak.
Kafadan gayrı müsellah : Deli.
Kale'nin kızı, karanlıkta kor bizi.
Kanayaklı : Kadınlar için kullanılır.
Kapıyı kırıp odun etmek : Çare bulmak.
Karabatak gibi batıp çıkmak.
Karadenizde fırtına, al pilini sırtına: Sorununu kendin çöz.
Kardeş değil, kara taş.
Karnı burnunda olmak : Doğumu yakın kadın.
Karnı çekememek: Aşırı kıskanmak.
Karnında erik kurusu olmak : Çok kıskanmak.
Karnının şişi inmek : Kıskançlığı gitsin.
Kemikleri sürme olmak : Ölümünden çok zaman geçmek.
Kendi çalıp kendi oynamak.
Kendi keklik, evi çöplük.
Kendi yok Allahı var.
Kıçı kırık tazı gibi gezmek : Çok gezmek.
Kıçında bülbül kafası olmak : Çok hareketli olup yerinde duramamak.
Kırı gibi yaptırmak : Eşek gibi yaptırmak.
Kırığına inanıp kocasından olmak.
Kimine akıtmak, kimine bakıtmak.
Kimler kazana, kimler yiye?
Kolunda altın bileziği olmak.
Koyun ömrü kadar ömrü olmak : Yaşlı, ihtiyar.
Kucağında oturup sakalını yolmak.
Kulağı kesik : Her şeyi denemiş uyanık kişi.
Kuyruğunu kıstırıp gitmek.
Kuyruk kaldırıp gitmek : Kızıp işi bırakıp gitmek.
Kürek emzirmek : İşçinin küreğe dayanıp çalışmadan durması.
Lafı götünden anlamak : Sözü iyi anlamamak.
Lafım laf olmazsa da karın ağrısı da mı olmaz?
Nam olsun, kâr olmasın.
Ne arar Hacı Ahmet'te kav çakmak.
Ne ölü görmüş ağlamış, ne düğün görmüş oynamış.
Nefsini köreltmek.
Nesiyle sarımsak ezmek : İş görmeyip boş gezen sağlıklı kişiye denir.
Neyine gerek senin, elin üç oğlaklı beş keçisi : Başkasının işine çok karışma.
Oba köpeği gibi oturmak.
Ocağın sönsün.
Olursa aşımın suyu, olmazsa başımın suyu : Denemekte yarar var.
Osuruğuyla kavga etmek.
Oyulmadık kabağın içine girmek : çok aranıp bulunamamak.
Ödü bokuna karışmak : Çok korkmak.
Ödü sıdmak : Çok korkmak.
Ölmesin, dokuz yorgan gevsin : Beddua.
Ölüsü özsüz kor, dirisi gözsüz kor: Huysuz, yaramaz evlatlara denir.
Ömrü uzun, düğünü güzün olsun.
Ömrüm kazığa mı bağlı.
Pazarlık bıyıkla sakalın arasında.
Pireyi gözünden, deveyi dizinden vurmak.
Saçımı ak gördün de değirmenci mi sandın?
Sakızı boka düşürmek : Pot kırmak.
Saldım çayıra, Mevlam kayıra.
Semeriyle seksene malolmak.
Sen tilkiysen ben de kuyruğuyum.
Senin de aklın giden kadının aklından : Dikkat et, kovulursun.
Senin eşeğin kancık olsun da erkek eşek anırsın dursun.
Senin hatırın kırılacağına, Şapçıoğlunun katırı kırılsın.
Sevincik delisi : Bir olayda sevincini aşırı dışa vuran
Sevisi akmak.
Sınamayı kurt yememiş.
Sinekten yağ çıkarmak.
Suyu çekilmiş değirmene dönmek.
Sütü kaçmak.
Şapı bilmez, şeker der.
Şeytana gem vurmak.
Şu sırım nerden? Şu yatan gönden : Görünen gerçeği değiştirme.
Tabanını yarıp içine tuz doldurmak : Ceza vermek.
Tamtakır, kuru bakır : Bomboş ev.
Tavuğum güzel olsun da yumurtlamazsa yumurtlamasın.
Tek durmak : Uslu durmak.
Tekne kazıntısı : Yaşlı kişinin son çocuğu.
Tencerede pişirip, kapağında yemek.
Tesbihli şeytan : Dindar görünüp dolap çeviren kişi.
Tilki o tilki ama boyası beni şaşırttı.
Topuna kıran girsin : Hepsi ölsün.
Tuzsuz helva : Sevimsiz insan.
Ucu dönmez tarla : Büyük tarla.
Udu olmak : Utanılacak bir davranışı olmak.
Ufak uşak bit yavşak : çoluk çocuklu kalabalık.
Üstü cicili altı böcülü : Süslü pis kadın.
Vara vara vardık değirmene : Bunca çalışmaktan bir kâr yok.
Varıver geliver Pazarköy altı saat : Sonuçsuz bir işle uğraşmak.
Ver Omar'a, yaz duvara : Veresiye verme.
Ver yiyeyim, ört yatayım, bekle canım çıkmasın.
Verdik kırkı gitti korku.
Yağlı kurşunlara denk gelesin : Beddua
Yaşın yetti, bıyığın bitti : Evlat kendi işini kendi görsün.
Yaz tahtaya al haftaya.
Yediği boktan başı ağrımak : Kusur işleyip zor durumda kalmak.
Yediği önünde yemediği ardında.
Yediğim soğan olsun, sardığım civan olsun.
Yemem diyenden kork.
Yemesi içmesi iyi, gelene gidene aklı ermiyor : Hastalığı bahane edip iş görmeyen.
Yeni giyer bok gibi, eski giyer yok gibi.
Yere çaksan geçer : Sağlıklı gürbüz insan.
Yırtılan Deli Bekir'in yakası.
Yörük sırtından kurban kesmek.
Yükünü tutmak : Zengin olmak.
Yüreği ağzına gelmek : Çok korkmak.
Yüze yüze kuyruğuna gelmek : İşin sonuna gelmek.
|
|
Atasözleri gibi, yurdumuzun çeşitli bölgelerinde söylenen binlerce bilmece vardır. Bilhassa çocukların büyük eğlencelerinden biri olan bilmeceler ince bir düşünüşün eseridir. Çoğu, atasözleri gibi yurdumuzun her yerinde söylenip durmaktadır. İlama Köyü'nde tes-bit edebildiğimiz bilmecelerden bir bölümünü alıyoruz:
Alemi döndürür felekten, dünyayı geçirir elekten, her başta bulunmaz bu yüksek dilekten. - Akıl -
Oyulmuş ağaçtan oluklar, içinde var kalbur kavuklar. Bu yuğurulmuş çiçek macunu ne balıklar yapar ne tavuklar. - Arı kovanı ve bal peteği -
Gel elime yapış, yürüyelim tıpış tıpış ben giderim o gider, geçtiğimiz yerlere iz eder. - Baston -
Derisi va eşek değil, zilleri va köpek değil, hem hoplatır hem zıp-latır atarlar tokadı gerçek değil. -Def-
Kabuğu var içi yok, dandin eder pek çok, herkesleri seyre toplar, çomağı yer suçu yok. - Davul -
Soluğu var canı yok, bıçaklasan kanı yok. - Körük -
Ağzı yayvan, bacası yüce; durmaz işler gündüz-gece. Yaş alır kuru verir, herkesin ağzında bu bilmece... - Fırın ve Ekmek -
Mavi atlas, arşın yetmez, iğne batmaz, makas kesmez, usta biç mez, terzi kesmez. - Gökyüzü -
Boş gider, dolu gelir. - Kuyu kovası -
Dolu gider, boş çıkar. - Kaşık -
Şekerden aktır, tadı yok, Havada uçar, kanadı yok. - Kar -
Başı yeşil, emir değil, Sırtı kara, kömür değil. İçi ak, peynir değil, Kuyruğu var, fare değil. - Kara turp -
Üstünde pamuk biçilir Altı çeşme içilir. - Koyun -
Cansız iki at üstünde, Canlı bir insan gider. - Nalın -
Havâyidir havâyi Yüksek yapar yuvayı O bir ince mühendistir Kuyumcular dökemez İpekçiler biçemez Onun yaptığı yuvayı - Örümcek -
Minareden attım ayıldı, Suya düştü bayıldı. - Pamuk -
Ne alınır ne satılır Ne görülür ne tutulur Ona derler küçük ölüm O gelince yatılır O gidince kalkılır. - Uyku -
|
|
|
DEYİŞLER
Abdalın abdal olduğu belli olmaz
Kasnak başa geçmeyince.
Ateş tava geldi hamur kalmadı
Akıl başa geldi ömür kalmadı.
Attığı zaman
Marmara'da kaptan
Mısır'da sultan.
Bir iştir geldi başa Sürüştür
Mustafa paşa.
Çam çatlar ardıç patlar
Asilzadedir pelit İçin için
yanar.
Doku doku o bez
Söyle söyle o söz.
Elinde yok bir mangır
Bok yoluna gider tangır tungur.
Elemeden yoğurur Ayda
bir oğlan doğurur.
Et alacaksan buttan Kız
alacaksan soydan.
Evleneceğin kız Uzanıvermeli
dala yapışmalı Oturuvermeli
yere yakışmalı.
Gelin gelin getirin
Geçin geçin oturun
Burası hoca evi Ne
yiyin ne götürün.
Giden Gülsün gelen Gülsün
Azrail ettiğini bulsun.
Gidiyor geliyor işi yok
Ediğinin başı yok.
İki kemik bir nohut Abdi
Paşanın daveti var.
İşini bilmeyen çavuşlar
Döner bokunu avuçlar.
Kalmadı köz
Tükendi söz
Kalkın gidin siz
Yatacağız biz.
Kader olmayınca başta
Ne kuruda biter, ne yaşta
Kızmadı Hasibe Gelen
nasibe bak nasibe
Kullar teftişte Görelim
Mevla ne işte?
Ne yer ne yedirir kokarım avrat Hem
yer hem yedirir şekerim avrat.
Samandan temel olmaz
El oğluna emel olmaz.
Vardım baktım Hacı Ömer
Oturmuş kürkünü yamar Ben
ondan yün umarım O benden
yapağı umar.
Kırağıyı kışsanır
Bulaşığı iş sanır.
|
OYUNLAR
EĞLENCE OYUNLARIMIZ:
Eskiden, yediden yetmişe hemen hemen her yaşta oynanan çeşitli oyunlar vardı. Çocuklar, gençler, kızlar, kadınlar ve hatta yaşlıca insanlar, kendilerine göre oyunlar oynarlardı.
Bunlar; Met, Enik, Hotak, Kalem, Kazık, Top, Kazıklı, Tura, Yüzük Saklama, Boğça. Testi Tutması, Esnaf, Dilsiz, Çatal-Matal, Kaç-Kaç, Çatal, Taş Atması, Değnek, Ebe Beni Kurda Verme, Uzun Urgan, Ellem-Bellem, Handadır Handa, Hey Alaylar Alaylar, Gelin Almaca, Kaykuz-Kuysuz, Çıngıl-Çıngıl, Ben Geldim ve Aç Kapıyı Bezirgânbaşı gibi oyunlardı.
KAZIK OYUNU
İlkbaharda veya sonbaharda sırf erkek çocuklar oynarlardı. Bu oyunun başlıca aleti; uçları sivri, irili ufaklı bir takım ağaç kazıklardan ibaretti. Oyuna iştirak eden çocuklar, katı çamurlu bir yerde, ellerinde çeşitli kazıklarla toplanırlardı. Bunlardan birisi kazığının birini vurarak çamura saplar, diğer çocuklar da sıra ile yerde saplı olan kazıklardan birine, devirmek yahut yerinden sökmek amacıyla, kendi kazığını atardı. Saplı kazıklardan birini yerinden, çıkarıp devirebilirse, o kazık onun olurdu. Bir daha atılıp saplanmadan yerde yatan kazık olursa, diğer oyuncular o kazığa kendi kazığını hem dokundurur, hem de saplayabilirse yine o kazığı elde etmiş olurdu.
YÜZÜK SAKLAMA OYUNU
Kış geceleri herkes akran ve emsali ile sohbet ederdi. Yani nöbetle her gece birisinin evine toplanıp kahve içilir ve muhtelif şeyler yenirdi. Meclise toplanan delikanlılar, ihtiyarlar, hatta bazen kadınlar, 12-15 yaşındaki erkek çocuklar, kendi aralarında oynarlar.
Yüzük oyununda bir tepsi üzerine onbir tane fincan kapatılır, ayrıca ya bir yüzük yahut bir mühür bulundurulurdu. Meclistekiler önce karşılıklı olarak ikiye ayrılırlar, sonra da tepsinin üzerine iki gün-can konur. Mühür, bunlardan birinin altına, iki taraf için gizli olarak saklanır ve gurupların önüne konur. Herhangi gruptan biri bu fincanlardan birini kaldırarak mühürü çıkarırsa, ilk oyunu o gurup yapar. Çıkaramazsa, oyun diğer guruba geçer.
Oyunu kazanan guruptan iyi saklamayı bilen birisi tepsinin üzerine onbir fincanı kapatır. Diğer guruba arkasını çevirir veya başka bir yere giderek mühürü kapatılmış fincanlardan birinin altına saklar. Bu iş yapıldıktan sonra tepsiyi karşı gurubun önüne koyar. Kendisine çekilir, o guruptakilerden her biri "İşgil" namı ile mühürün bulunduğunu sandığı fincana reyini verir. En sonda, kati karar verilerek fincanın biri kaldırılır. Eğer, birinci fincanın altından çıkıverirse, buna "destegül" tabir edilir ki, oyun öbür tarafa geçer ve bunun için çok şenlik yapılır. Eğer birincide çıkmayıp ikinci defa kaldırılan fincanın altından çıkarsa bu defa oyun saklıyan tarafın lehine olup "part" tabir edilir. Ve bu yüzden "onbir" sayı kazanılmış olunur. Yeniden mühür saklanır. "Destegül" alınmadığı gibi "part"da olmayıp başkasında çıkarsa, mühür çıkan fincan ile beraber tepsi üzerinde kaç fincan kalmış ise, sayılarak evvelki sayıya ilâve edilir. Üç fincan kalıncaya kadar ayıklanıp mühür çıkmadığı takdirde kalan fincanın birincisinde yahut ikincisinde oyun, diğer tarafa geçer.
Onlarda da çıkmayıp en sonuncu fincanın altından çıkarsa, saklamak hakkı yine evvelki tarafındır. Yalnız üç fincanın hangisinden çıkarsa çıksın sayılmaz.
Bu oyunun kuralları şunlardır:
1- Hangi gurubun sayısı önce elliyi bulursa, o taraf diğer tarafı yenmiş sayılır. Neticede kazananlar için çok büyük şenlik yapılır. Yenilen taraf, yenen tarafın latif ve zarif eziyetlerine tahammüle mecburdur.
2- Destegül olan taraf, ikinci mühür saklayıştan itibaren her saklayışta "çürük" namile tepsinin ortasına bir fincan koyar. Bu fincana yüzük saklanır. Ayıklayan taraf ilk fincanı aldığında mühür çıkmayacak olursa, ikincide mutlaka "çürük" namındaki fincanı kaldırır ki, bu surette "part" yani "onbir" sayı vermiş olur.
Eğer üçüncü "çürük" kaldırılmayıp, mühür bulunduğu tahmin edilen başka bir fincan kaldırılır ve onun altından "mühür" çıkarsa "part", yani "onbir" sayı verilmiş olur.
EŞİM EŞİM YAHUT TESTİ TUTMASI OYUNU
Genellikle kış gecelerinde, evlerdeki sohbetlerde, çocuklar, delikanlılar ve bazan da kadınlar tarafından oynanırdı.
Oyuna katılan kimseler, kendilerine birer eş seçerler ve herkes kendi eşiyle karşı karşıya oturur. Bunlardan biri elinde bir testi tutar, eşi olan kimse de şöyle bir hitapta bulunur:
Eşim, eşim, Testi tutan:
Ey kardeşim.
Elinde testiyi ne tutarsın?
Ben tutmayayım da kim tutsun?
Bu esnada oradakilerden birisinin ismini söyleyerek "Falan" tutsun der demez, ismi anılan kimsenin eşi derhal:
Tutmaz, der. Yine evvelki:
Ya kim tutar?
Bu da başka birisinin adını söyleyerek "falan" tutar der. Bu defa da onun eşi:
Tutmaz, demesi üzerine ikinci oyuncu:
Ya kim tutar?
Bu da bir diğerini anar. Yahut bazan da:
Tutan tutar
diyerek testi tutanı göstermek sureti ile eşini şaşırtmağa çalışır. Böylece oyun devam eder.
Oyunun kuralları şöyledir:
1- Herkesin gayet uyanık bulunması ve eşinin adını daima aklında tutması gerekir.
2- Herkes eşinin adı söylenince ve anılınca, derhal "tutmaz" cevabını vermelidir. Şayet, cevap vermez veyahut cevabı geciktirirse testiyi o alır. Bu defa onun eşi "eşim eşim" diye hitap eder.
3- Eşi söylenenin eşinin gayrisi cevap verirse, testi ona geçer. Bu suretle testi, şaşıranların elinde gezer durur.
ESNAF OYUNU
Kış geceleri evlerde delikanlılar ve çocuklar oynarlardı.
Sekiz-on kişiden oluşan oyuncular, ebe seçilen bir kimsenin önünde halka şeklinde oturur. Aralarında taş saklama usulü tatbik edilerek, en sonda taş kimde kalırsa, o ebenin dizine başını koyup yatar. Arkasına bir post veya halı örttükten sonra ebe, öbürlerine duyurmaksızın yatanın kulağına parola olmak üzere, hangi sanat söylenecekse, o sanata ait aletlerden birini söyler. Meselâ, helvacılık sanatı söylenecekse, yatanın kulağına bu sanata ait olanlardan birini, faraza "kürek" dedikten sonra aşikâr olarak belindeki turayı:
Benim oğlum helvacıdır, ister buna bir dükkân diyerek yatanın arkasına vurur ve derhal yanındakine verir.
Orada bulunan diğer oyuncular da bir biri ardınca, o san'atta kullanılan ne kadar alet varsa, birer tanesini söyleyerek vururlar. Eğer bu tarzda oyun devam ederken, oyunculardan biri, ebe ile yatan oyuncu arasında kararlaştırılan parola-aleti, meselâ "küreği" söyleyiverecek olursa, yatan kalkar. Onun yerine kendisi geçer. İşte bu oyunda her san'ata temas ve her san'atın bütün âletleri zikredilmiş olur.
Oyunun esas kuralı: Parolayı yatan kimsenin seçmesi şarttır. Bundan mutlaka haberdar olmalıdır.
DİLSİZ OYUNU
Genellikle ilkbahar mevsiminde eğlence ve gezinti mahallerinde, bazan da kış gecelerinin sohbet meclislerinde delikanlılar tarafından oynanırdı.
Oyuncuların başlarında meta netli bir ebe bulunur. Oyunculardan hiç birisi hatta ebenin kendisi dahi gerek gizli, gerekse yüksekten bir laf söyleyemez. Ve her bir oyuncu gülmeksizin ebenin yaptığını aynen taklide mecburdur. Şu kadar ki, hatta kışın soğuk gecelerinde ebe soyunarak sokaklarda gezse veya suya girse diğer oyuncular onu mutlaka takibe ve aynı şekilde hareket etmeğe mecburdur.
Bu oyun hakkında şöyle bir rivayet vardır:
Vaktiyle bir tatil dolayısıyla, eski medreseler zamanında medrese talebesi kendi arasında bu oyunu tertip etmiştir. Oyun esnasında ebe, medreseden çıkarak kır yolunu tutar. Diğer oyuncular da tabii olarak onu takip ederler. Bir müddet dolaştıktan .sonra hendek kazıp da dinlenmek üzere oturup sigarasını içmekte olan bir köylüye tesadüf ederler. Köylüyü gören ebe hemen onun yanına varır. Zavallının başına vurup bir de elini öper ve geriye çekilir. Köylünün ilk önce canı sıkılır ise de, elinin öpülmesi üzerine yapılan harekete karşılık özür dilendiği zannile, meseleye ses çıkarmaz. Fakat aynı halin devamını gören köylü artık tahammül edemez bir hale gelir ve pür hiddet yanındaki beli kaptığı gibi iki tarafına da sallamağa başlar. Oyuncular ise mutlaka taklit etmek için hücumda ısrar ederler. Köylü onları yanına sokmak istemez. Nihayet oyunculardan bir kısmı ya gülmek ya söylemek, ya da ebeyi taklit etmemek yüzünden cezaya çarptırılır.
Oyunun kuralları şunlardır: Mutlak bir surette ebeyi olduğu gibi taklit etmektir. Oyun esnasında herkes ne gülecek ne de söyleyecektir. Eğer taklit edemeyecek veya gülecek veyahut söyleyecek olursa, önceden karar verilen cezaya çarptırılacaktır. Ceza ya o heyete ziyafet çekmek, ya da o mecliste yenmek üzere sarf edilecek olan bir miktar para vermekten ibarettir. Bu sebepten dolayıdır ki, kendi metanetine güvenemeyenler, daha oyuna başlamazdan evvel, cezayı vererek, oyuna karışmazlar.
EBE BENİ KURDA VERME OYUNU
İlkbahar ve yaz günlerinin iyi havalı ve mehtaplı gecelerinde, sokaklara çıkan erkek ve kız çocuklar oynarlardı.
Oyunda ebe seçilen çocuk, içlerindeki en büyük olanıdır. Oyuncular, ebenin arkasında birbirinin arkasına yapışarak deve katarı şeklinde dizilirler. Oyunculardan bir çocuk da kurt olup orta yere oturur.
Ebe ile beraber, birer elleriyle birbirlerinin arkasına yapışan çocuklar, diğer ellerini kurt olan çocuğun başına koyarak hep bir ağızdan:
Şu yatan kurt mudur, kütük müdür?
diyerek, etrafında bir kaç defa dolaştıktan sonra, kurt birden bire yerinden kalkıp, çocukları kapmak için onlara hücum eder. Bu esnada ebe bu hücumların men'ine çalışır. Fakat, onun bu çalışmasına ve çocukların:
Ebe beni kurda verme! . diye çağrışmalarına rağmen, kurt birer birer çocukları, bir teki kalıncaya kadar kapar ve kaptıklarını bir yere toplar. Ve güya onları ebeden saklıyormuş gibi kendisi de bunların önlerine durur.
Ebe ise arkasında kalan tek çocukla:
Bir devem var düze giderim, diyerek oradan geçerken, nihayet arkasındaki bir tek deveyi de burada kaptırdığı halde, güya haberi yokmuş gibi yine:
- Bir devem var düze giderim ' sözü ile kurdun önünden gelir geçer. Her kurdun yanına gelince ebe ile kurt arasında şu yolda bir konuşma cereyan eder:
Emmi oğlu!
Ey
Bir deve gördün mü?
Gördüm.
Ne yana gitti?
Şu yana gitti.
diye bir tarafı gösterir. Ebe ise yine eskisi gibi:
Bir devem var düze giderim diyerekten oradan ayrılır. Nihayet bir kaç kere böyle gidip geldikten sonra, develer, yani saklı olan çocuklar, birden gürültüler yaparak ebe ile beraber kurda hücum ederler.
Kurt ise kaçar, çocuklar onu takip ederler, yakalayınca etini ve vücudunu çimdiklerler.
ELLEM BELLEM OYUNU
Küçük çocuklar tarafından oynanır. Oyuna katılan çocuklar ayaklarını önlerine uzatarak daire şeklinde yere otururlar. İçlerinden en büyükleri:
"Ellem bellem berbat etti Sivrisinek körmat etti Ne zaman gelir Yazın gelir Yazılası çizilesi İt burnumdan gan akası Tas tuş Gara kedi Mırnav piş"
diyerek ortaya uzatılan ayakları sayar. "Piş "in isabet ettiği ayak derhal geriye çekilir. Bu suretle, oyuna devam edilerek, ayaklar birer birer ortadan çekilmiş olur. En son kalan ayak sahibi ile ebe arasında ise şöyle bir konuşma devam eder:
Burdan bir deve geşdi mi? Geşdi.
Çullu muydu, çulsuz mu? Çulsuz.
Benim devem çulluydu. dedikten sonra, ebe, karşısındakinin ayaklarını yere vurur ve yine konuşmasına devam eder:
Acı büber mi yedirdin, datlı büber mi?
Acı.
Benim devemin ağzı acımaz mı, acımaz mı? diyerek tekrar ayakları yere vurur ve sorularına devam eder:
Isıcak su mu içirdin, soğuk su mu?
Isıcak su.
Benim devemin azı yanmaz mı, yanmaz mı?
Yine ayakları yere vurur ve:
İnneli beşikde mi yatırdın, innesiz beşikde mi?
İnneli beşikde.
Benim deveme "inneler batmaz mı, batmaz mı? diyerek, bu sefer de karşısındakinin iki ayağını birden tutarak yine konuşmasına devem eder:
Dermende kaç kile unun var?
Üç
Üç de ben gaten, altı osun mu?
Osun.
Hadi uyut de ge!
der ve ayaklarından tutarak yuvarlar.
GELİN ANMACA OYUNU
Yalnız kadınlara mahsus olup bir çok oyuncu kadınların iştirakiyle oynanır. Oyuna iştirak edenler iki gruba ayrılır. Bunlardan biri oğlan, diğeri ise kız tarafı olurlar. İki taraf karşı karşıya durarak birbirlerine şöyle bir konuşmada bulunurlar:
Oğlan tarafı:
Hey ergen aacı, aacı!
Hey dünür bacı bacı!
Alırız gızı, semeyiz sizi der demez, buna mukabil kız tarafı:
Hey ergen aacı, aacı!
Hey dünür bacı, bacı!
Vermeyiz gızı semeyiz sizi! der ve yine onlara mukabil oğlan tarafı:
Hey ergen aacı, aacı
Hey dünür bacı, bacı
Altunları takarız, incileri saçarız
Alırız gızı, semeyiz sizi!... der, söz yine kız tarafına geçer:
Hey ergen aacı, aacı
Hey dünür bacı, bacı
Çarşıda koftu
Halt etmiş müftü
Vemeyiz gızı
Semeyiz sizi!..
Yine oğlan tarafı:
Hey ergen aacı, aacı
Hey dünür bacı, bacı
Çarşıda maşa
Sağ olsun Paşa
Alırız gızı...
Kız tarafı:
Hey ergen aacı, aacı
Hey dünür bacı, bacı
Çarşıda maşa
Gebersin paşa Vemeyiz gızı...
Bu konuşma sırasında oğlan evi yahut tarafı, kız evine hücum ederek kızı almağa çalışır. En sonunda kız kaçırılır ve oyun bitmiş olur.
AÇ KAPIYI BEZİRGANBAŞI OYUNU
Oyunu iki başlar idare eder. Bunlar kapıcı olurlar. Diğer oyuncular ise -oyuna istediği kadar çocuk iştirak edebilir- birbiri arkasınca, bezirgan seçilen çocuğun arkasına sıralanarak tutunurlar. Bezirgan arkasındaki çocuklarla kapıya yanaşarak kapıcılara şöyle hitap eyler:
Açgapıyı bezirganbaşı
Bezirganbaşı
Kapıcılar:
Vallahi açmam Billahi açmam Gapı hakgı ne verirsin? Ne verirsin?
Bezirganbaşı:
Arkamdaki cevahir topu
Yadigar osun
Yadigar osun...
der ve bunun üzerine el ele tutuşan kapıcıların kollarının altından, yani kapıdan geçerler. Yalnız en sondaki çocuk, "Başar "ların kolları arasında sıkışıp kalır. Basarlar, kendi aralarında tuttukları adları birer birer bu çocuğa söyleyerek ona beğendirirler. Kim hangi basara ait ise, onun arkasına geçer. Neticede oyuna iştirak eden bütün çocuklar, iki başar arkasına taksim edilmiş olurlar. Araya bir çizgi çizilir ve iki başar arkalarındaki çocuklarla bu çizgiyi aralarına alarak birbirlerine asılırlar. Hangi taraf çekip karşısındakini çizgiden içeriye alırsa o taraf kazanmış olur.
DEVE OYUNU
Düğünlerde meydan yerinde oynanan bir güldürü oyunudur. Devenin boyunu geçmeyecek büyüklükte bir merdivenin, baştaki ve sondaki bölümlerine giren iki insanın aralarındaki bölümlerine, yastıklar konularak hörgüç yapılır. Üstlerine önce kilim örtülür, sonra deve derisi geçirilir. Bacaklar kilimle sarılır. Ölmüş bir atın kafası, önce monte edilir, sonra ağzına sicimli gem vurulur; ucu arkadakinin eline verilir. İpi çekince ağız açılır, bırakınca kapanır.
Bu devenin bir sahibi vardır. Köye tuz satmak için gelmiştir. "Tuzcu geldi! Tuzcu geldi!" diye bağırarak devesi ile ortaya gelir. Halk etrafında toplanır. Tuz alışverişi yapılır. Sonra yüksek sesle "Ben uzak yoldan geldim. Devem acıktı, sallıyorum. Herkes bağını, bahçesini evinin kapısını örtsün!" der ve deveyi sallar. Deve halkın üzerine yürür. Kaçanlar kaçar, kaçamayanları ısırır. Bir müddet gülüşülür. Bu durumu gören sahibi, deveyi alır ve orta yere ıhtırır. Hem devesi, hem kendisi dinlenir. Bir müddet sonra gitmek ister, devesini kaldırmaya çalışır, deve kalkmaz. Hocalara yalvarır, dua ediverirler, deve oralı değildir. En sonunda üzerine su dökülür. Islanan deve çabuk kalkar ve eğlence biter.
ÇİFTÇİ BABA
Ahırdan iki eşek çıkarılır. Arka ayaklarına ak don giydirilir. Ters yüz olarak boyunduruğa koşulur. Yani birisi kuzeye duruyorsa öbürü güneye durur. Kara saban arkaya atılır. Eşeklerin önüne Dursun ismindeki oğlu geçer. Sabanın ucundan tutan baba, tarla sürmeye girişir. Elinde övendire vardır. Eşeklere "deh" derler. Ters yüz geri olan hayvanlardan biri ileri, biri geri gider. İş görülmez. Canı sıkılan yaş) baba, oğluna: "Oğlum Dursun, bu eşekler niye gitmez?" diyerek çocuğa övendireyi yapıştırır. Oğlu: "Baba, biz bunları ters koşmuşuz" derse de babasına laf anlatamaz. Baba tekrar ve sinirli "Oğlum Dursun, bunlar niye ters gider?" der, değneği yapıştırır.
Dursun bir yandan dayak yer, bir yandan babasına çeşitli diller döker. Sonunda başarır. Eşekleri düzgün koşarlar; tarlayı sürer, burçağı ekerler, evlerine dönerler.
Oyunun ikinci bölümü şöyledir: İki çocuğu çırılçıplak soyarlar, üzerlerine teneke geçirerek kaplumbağa yapıp ekili tarlaya bırakırlar. Kaplumbağalar yalpa vura vura burçak tarlasında gezinirler. Baba ile oğlu ektiklerini kontrola gelirler. Baba bağırmaya başlar: "Dursun oğlum, bizim burçaklar yok olmuş, kim yedi ki?". Oğlu, "Bilmem bu-ba" der. Dolaşırlar, kaplumbağanın birini, sonunda öbürünü bulurlar. Baba, "Dursun bizim burçağı bu meretler yemiş, ne ceza verelim?" deyince, Dursun: "Cezalarını çeksinler, güneşte biraz kavrulsunlar" diyerek insan kaplumbağaları ters çevirir. Herkesin kahkahaları arasında uzaklaşırlar.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
 |
|
SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ |
|
|
|
|
|
|
KÖYÜMÜZÜN İSMİ SİZCE NE OLSUN
ESKİ İSMİ İLAMA KÖYÜ OLSUN |
69,23% |
 |
BAĞÖREN OLARAK KALSIN |
9,55% |
 |
ÜLEMA KÖYÜ OLSUN |
21,22% |
 |
377 toplam oy:
|
|
|
|
|
|
|
 |
|
İLAMA KÖYÜ -EĞİRDİR/ISPARTA |
|
|
|
|
|
 |
|
NAMAZ VAKTİ |
|
|
|
|
|
 |
|
DUYURU & MESAJLAR |
|
|
|
|
|
|
BAĞÖREN KÖYÜ DERNEĞİMİZ KURULMUŞTUR.
Sayın Hemşehrilerimiz. Köylülerimizi bir çatı altında toplamak, vefat eden köylülerimizi anmak için faaliyetler düzenlemek, Köy tüzel kişiliği bünyesindeki her türlü yapının bakım, onarım ve güzelleştirme faaliyetlerini gerçekleştirmek, fakir ve muhtaç insanların her türlü ihtiyaçlarını gidermek, ihtiyaç sahibi öğrencilere burs vermek, üyeler arasında yardımlaşma ve dayanışma bilincini geliştirmek amacıyla “Bağören Köyü Sosyal Yardımlaşma, Dayanışma ve Kalkındırma Derneği” kurulmuştur. Kurucular Kurulu; Menderes Metin TOKAT, Abdurrahman SİNAP, Yasin ERDENK, Hayri ÖZGÜVENÇ, Servet ÖZTÜRK, Yalçın DEMİRAĞ, İsmail AKÇİÇEK
Köyümüz için hayırlı olmasını diliyoruz. |
|
|
|
|
|
 |
|
HAVA DURUMU |
|
|
|
|
|
 |
|
İLDEN HABERLER |
|
|
|
|